Don Kişot’un yazarı Cervantes, Madrid’de doğdu. Daha 22 yaşında bir genç olan Cervantes, 1569 yılında Roma’ya kaçtı. İspanya’yı bırakmasının sebebi ise bir yaralama olayına adının karışmasıydı. Yasak olmasına rağmen kılıçla düello yapmış ve rakibini ağır yaralamıştı. Cezası da sağ kolunun kesilmesiydi. İşte bunun için İtalya’ya kaçtı.
OSMANLI’YA KARŞI SAVAŞTI
Bu sırada, Lala Mustafa Paşa komutasındaki Türk birlikleri Kıbrıs’ı ele geçirmişti. Cervantes de Papa’nın çağrısına uyarak Venedik donanmasına katıldı. Ve meşhur İnebahtı Deniz Muharabesi’nde Haçlı donanmalarıyla birlikte Osmanlı’ya karşı savaştı.
İNEBAHTI’DA KOLUNU KAYBETTİ
Ne acıdır ki; İspanya’dan sağ kolunu kurtarmak için kaçan Cervantes, savaşta sol elini kaybetti. Göğsüne iki kurşun yiyen Cervantes, koluna gelen gülle ile yaralandı. Kolundaki yarası yüzünden de sol elini kaybetti. Bu yüzden “El Manco de Lepanto” yani “İnebahtı’nın tek kollusu” olarak anıldı.
DON KİŞOT’U OSMANLI ESİRİYKEN YAZDI
İtalya’da tedavi gördükten sonra kardeşiyle birlikte İspanya’ya dönmek üzere yola çıktı. Ancak, Arnavut Mehmet komutasındaki bir grup Cezayirli korsan tarafından esir alındı. Pek çok kez kaçma girişiminde bulunsa da başarılı olamadı ve beş yıl boyunca Cezayir’de esir hayatı yaşamak zorunda kaldı.
Tüm zamanların en çok okunan eserlerinden olan Don Kişot’u da bu esaret yıllarından sonra kaleme aldı. Kitabın 39. bölümünde hayat hikâyesini anlatan esirin cümlelerinde şöyle yazdı:
“Olay şöyle cereyan etti: Cesur ve talihli bir korsan olan, Cezayir beylerbeyi Uluç Ali Paşa, Malta amiral gemisine saldırıp yenmiş, sadece üç şövalyeyi sağ bırakmıştı. Onlar da ağır yaralıydılar. Benim de bölüğümle beraber içinde bulunduğum, Giovanni Andrea’nın amiral gemisi imdada yetişti. Böyle bir durumda yapmam gereken şeyi yapıp düşman kadırgasına atladım. Gemi o sırada, kendisine saldıran bizim gemiden uzaklaşarak askerlerimin beni izlemesini engelledi. Böylece, düşmanlarımın arasında kendimi tek başıma buldum ve sayıları çok fazla olduğu için karşı koyamadım. Sonunda, çeşitli yerlerimden yaralayıp teslim aldılar beni. Herhalde sizlerin de duymuş olacağınız gibi, Uluç Ali Paşa bütün filosuyla kurtulunca, ben de ona esir düştüm ve onca mutlu insan arasında bir ben kederli, onca hür insan arasında bir ben tutsak kaldım. Çünkü o gün, Osmanlı donanmasında kürek çeken ve özlemini çektikleri hürriyete kavuşan on beş bin Hıristiyan vardı. Beni Konstantinopolis’e götürdüler; orada Osmanlı Padişahı Selim, savaşta üzerine düşeni yapmış olduğundan, sahibimi Kaptan-ı Derya’lığa getirdi. Uluç Ali Paşa, cesaretinin kanıtı olarak Malta Şövalyeleri tarikatının sancağını ele geçirmişti.”
KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ’NİN YAPIMINDA ÇALIŞTI
Daha sonra İstanbul’a getirilen Cervantes, esiri olduğu Kılıç Ali Paşa’nın yanında amele olarak çalıştı. Tophane’de yaptırdığı Kılıç Ali Paşa Camii yapımındaki başarılı çalışmasından ötürü serbest bırakıldı ve ülkesine geri döndü.
İstanbul’dan ayrılırken de şu dizeleri yazdı. Bu şiir Cervantes’in tiyatro eseri olan ve İstanbul’da geçen Yüce Sultan’dandır.
ELVEDA ANLI ŞANLI İSTANBUL
Elveda Pera ve Pelmas,
Elveda Chufiti merdiveni ve hatta Guedi
Elveda, güzelim Visitax Bahçesi
Elveda, Santa Zofia dediğiniz büyük tapınak
Şimdi artık büyük bir mescitsin
Elveda Taraçanas, şeytan görsün yüzünü
———————————————————-
Dipnotlar:
Pelmas: Galata’dan İstanbul’a yolcu taşıyan kayıklar
Chufiti: Çıfıt (Yahudilere verilen lakap)
Guedi: Yedikule, Visitax Bahçeleri: Has Bahçeler
Santa Zofia: Aya Sofya
Taraçanas: Taranazas (Kasımpaşa Tersaneleri)
Bazı araştırmacılar, Cervantes’in fidyesinin ödenerek kurtarıldığını ve İstanbul’a esir olarak gelmediğini yazar. Bu araştırmacılara göre Cervantes, Cezayir’de esir olduğu yıllarda o kadar çok Osmanlı ve İstanbul hikayesi dinler ki, hayalinde canlandırdıklarını yazıya döker. Kimin doğruyu aktardığı binmez ama bilinen bir gerçek var ki, o da Cervantes’in usta bir yazar olduğu. Zira, öyle güzel betimlemelerle anlatır ki, okuyana kendini orada hissettirir.
Cervantes’in “Kanın Kuvveti” eserini dinlemek için https://www.youtube.com/watch?v=0Z1PcrtD7XM